Ne Mutlu Müslümanım Diyen!..
NE MUTLU MÜSLÜMANIM DİYEN!..
Sükût…  Sükût… Sükût içinde sükût ve göklerden gelen senfoniyi dinler gibi  bir ruh hâleti… Bu senfoni geliyor… Ruhlarımız duysun… Ve şöyle  söylüyor; yaşanmaya değer hayat ve onun hesabı… Şimdi bir toplam  noktasına geldim. O rejim ki, insana fert olarak mezarından ötesinin  hesabını vermez ve o rejim ki, cemiyet olarak bu büyük gidişin kemal  manzumesini her sahada temsil etmez, ne o rejimdir, ne öbürü bir  cemiyettir; hepsi muzahrafattan ibarettir.
Bize sorsunlar; sizde bu  hesap var mı? Bizde bu hesap nasıl vardır biliyor musunuz, sorun!..  Senfoni geliyor yukardan, kaldırın kollarınızı ve sorun! Ben niçin  yaratıldım?.. Hemen Allah cevap verir size… –Verecek demiyorum, çünkü  verdi Kur’an’ında- Allaha ibadet için yaratıldın!.. Sorun, bu ibadetin  gayesi nedir? Allaha yakınlaşmak ve onda ebedî huzur ve batmayan güneşi,  geçmeyen anı, solmayan rengi bulmak… Bu dünya nedir? O büyük oluşun  basamağıdır. Çilesini çekeceğin basamak… Bu oluşa layık olmanın  hesabını vereceğin basamak, aldırmayacağın basamak değil… Sorun, nasıl  bir cemiyet kurmalıyız? Kur’an ve Hadis cevap versin. Dünyayı ve  öteleri asma köprüyle bağlayan ve her iki tarafın hakkını veren üstün  cemiyet… Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya, hemen ölecekmiş gibi ahiretini  düşünen cemiyet…
Netice:
Bütün beşerî sistemler ve ideolocyalar, İslam’ın hamam avlusunda, soyunma taşında buluşup kirlerinden keselenir ve temizlenirse, birbirlerinin aleyhine talip oldukları cenneti hep birden İslam’da bulabilirler.
Bir de  İslam’ı bâtıl mezheplere bağlamak isteyenler var. İslam sosyalizmi,  filan gibi… Bu cinayetlerin en büyüğü… İslam, arşa giden, istasyonu,  terminali arşta olan lokomotiftir. Bütün vagonları arkasına bağlar.  Lokomotiftir, vagon olmaz, hiçbir şeyin maiyete girmez, her şeyi  maiyetine alır. Bunlar, İslam’ı maiyete vermeyi istiyorlar.
Biz bütün  dünyayı ve mustarip insanlığı kurtarıcı tek sistemi astara kaçmış  anahtar gibi içimizde kaybettik ve Avrupalının içimizden yetiştirdiği  İslam nefreti ajanları yolundan bu hale düştük. Şimdi bu davayı lif lif  örgüleştirecek bir nesil dokuma davasındayız. Lif örgülerinin düğümleri  tutmuştur. Öyle bir düğüm ki, işte görün, bakın, bütün Anadolu kıvılcım  kıvılcım yanıyor. Her kıvılcım, kaza merkezi, vilayet merkezi,  havzasiyle, kendi içinde ve fert halinde yanıyor. Bu kıvılcımların bir  arada toplamının ifade ettiği projektöre doğru gitmekte hüner. Bir  projektör ki, hem mümini aydınlatsın, hem münkire ölüm ışınları gibi  dönsün ve onu yaksın. Bu projektörü yakma davasındayız. Her birinizin  gözünde, bu projektörün ışığından, bir iplik, bir pırıltı görüyorum…  Ötelerden gelen senfoni… Yaşanmaya değer hayatı bulunuz ve ölümsüzlüğe  geçiniz…
Bu sese verilecek tek bir cevap var, bütün davamızın hülasası:
“Ne mutlu Müslümanım diyen!..”
(İslam ve Öbürleri, Büyük Doğu Yayınları, 12. baskı / 245-246)
 
																								 
																																		 
																																		 
																																		 
														 
														 
																																		 
																																		 
																																		 
														