İlerici – Gerici
İLERİCİ – GERİCİ
Bana, isim söylemeye lüzum yok, pek heybetli bir mahkemedeki şahitliğimde, reis soruyor:
“- Sen gerici misin? Sana gerici diyorlar! Ne dersin?”
Ona orada bir misâl söyledim. Şimdi burada da tekrarlayacağım. Zaten bir şiirimde de anlatıyorum meseleyi… Hayat ve zaman, bir daire üzerinde akar. Dümdüz bir yol üzerinde değil… Meşhur bir filozof da, hattâ fezanın bir daire şeklinde olduğunu iddia etmiştir.
Ben Fransa’da talebeyken, bu daire sırrını pek hoş belirten bir hâdise gördüm: At yarışı, bilirsiniz ki, bir daire üzerinde olur. Askerî bir yarıştı o… Subayların yarışı… Hep beraber kalktılar. Eh, biraz geri, biraz ileri fakat bir bütün halinde gidiyorlar… Farkları az… Fakat bir tanesi, atını hareket ettiremedi, ona hâkim olamadı; ıslıklar, yuhalar arasında zor belâ çıktı yola… Üç devir yapacaklar. İki devri bitirdiler, üçüncü devre yaklaştılar. O daha birinci devirde. Grup son devri bitirir ve potaya yaklaşır, varış noktasına gelirken, mahut at daha birinci devrini bitiriyor ve öbür atların önünde erişiyordu varış noktasına… Ve yuha çektiler o önde gelene.. Utanmadan önde geliyorsun, gibilerden…
İşte bizim gericiliğimiz buna benziyor… Biz yüz milyon devir ilerdeyiz… Sahte nisbet oyunları ile bir ân için zaman-mekân hokkabazlığı yapanlar, basit kemmiyet hileleri düzenler, bize “gerici” diyor… Bizim ne kadar ilerde olduğumuzu anlamaları için, onların bizim yaptığımız devir kadar devri tamamlamaları lâzımdır.
(İman Ve Aksiyon, Büyük Doğu Yayınları, 12. baskı / s. 128)