Kavgacı Yaratılış Ve Ruh Coşkunluğu
KAVGACI YARATILIŞ VE RUH COŞKUNLUĞU
Ruh coşkunluğu, hayatı boyunca sürdü. Kavgacı yaratılışı da hayatı boyunca kendini gösterdi Kavgacı yüreği karşısında kimse bulunmadığında kendisini didiklerdi. İlk karşılaşan, onun bu hallerine şaşırır, kızar, üzülür; sonradan alışırdı. Şiirde, yazıda, hitabette otorite kurmuştu ve bu otoriteyi özel hayatında da devam ettirmek isterdi.
İlk  karşılaşmamızda, “Bre hey!…” diye bir nara basarak üzerime yürüdü.  Güneş Matbaacılık kuruluşlarında “Büyük Doğu” yayınlıyordu. Ben de  “Yorum” dergisini çıkarıyordum. Ankara’daymış, zamanı geçirmiş; dergiyi  “bağlama sırası” benimdi. Üstad Necip Fazıl başmürettip masasına  oturmuş, habire yazıyor. “Niyazi!”, “Selahaddin!” diye ustalara  sesleniyordu. Her gönderdiği yazıyı entertiplere giderken durduruyor,  bir kurşun kalıp altına saklıyordum. Bir ara bir ses gürledi;
‘-Ne oluyor, hiç prova gelmiyor?..” İkinci söyleyişte Niyazi Keseci cevap verdi:
“-Kurşun altı oldu üstadım…”
“-Kimdir o haltı yapan?…”
Yana  çekilip de beni gösteriverdiler. Bağırarak üzerime yürüdü. Kaçmadığımı  görerek şaşırdı. Yazıları almak istedi, eline sarıldım. Sevdiğim, saygı  duyduğum şairdi. Bir çok şiiri ezberimdeydi. Çıkardığı derginin okuru  idim.
“İşin çok mu daha?” dedi. “Bitiyor” dedim. “Pekâlâ”
Biraz  sonra, yazdığı yazıları bir makine dizmeye girişti, öteki iki makineye  de irticalen iki ayrı konuda yazı dizdirmeye başladı. Sekretere yazdırır  gibi, fakat ayrı konularda iki yazıyı operatöre söyleyeni ikinci defa  görüyordum, öteki Nizamettin Nazif’ti
Yıllar sonra, “Orta Doğu” da  başyazar olmuştu. Ben de Genel Yayın Müdürü idim. Sabah evden çıkarken  Üstada telefon ederdim. “Üstadım, yazı hazır mı?” İlk karşılaşmadaki  hayran bakışımı işaret eder. “Her zaman ve daima!…” derdi.
Toker  Yayınları sahibi Yalçın Toker’le de bir tartışma ortamında tanışmıştı.  Sonradan iyi kaynaşmışlardı. Oğul gibi severdi Yalçın Toker’i. Bütün  kitaplarının yayın hakkını ona vermişti. Yalçın Toker, “Bir senet  yapacağız, şahit sensin.” dedi. “Siz gidin, gelirim” dedim. Notere  vardım, yoklar. Yayınevinden caddeye Üstadın sesi yankılanıyor. Söylenip  durur Yalçın Toker’e… Selam verdim, konuşmasını kesti, el uzattı,  öptüm.
“-Tutturmuş, ille Çile’yi de ister! Bu cüzi paraya şiirler olur mu monşer?…”
Yalçın Toker mahcup, “ne derseniz öyle olsun Üstad” diyor.
İsmail  Gerçeksöz ile ziyaretine gitmiştik. Gerçeksöz, son şiirini Üstada  göstermek istiyordu Gerçeksöz, Zeki Saraçoğlu ile yukarıya çıktı; ben  Üstada rica ettim:
“�Üstadım, İsmail Bey size son şiirlerini okuyacak, iyidir, deseniz.”
“�Kötüyse hatır için iyidir demem!!”
“�Bari azarlamayın efendim.”
Güldü Bir eli torunu Emrah’da bir eli bendeydi, ikimizin de elini sıktı, güldü.
“Peki, azarlamam” dedi.
Bir  süre önce iki bayan yazarın kendisini ziyaretinde kadınlara, “Bunları  yırtın, kendinizi de denize atın…” dediğini duymuştum, İsmail  Gerçeksöz, onun sert kişiliğini bilmiyordu, azarı işitirse çok  kırılırdı. Zarif adamdı rahmetli, ince, çok duyarlı kişiydi. Gerçeksöz.  şiiri okudu, gerçekten beğendi Üstad. “Aferin, iyi şairsin sen, yazdıkça  bana yolla” dedi.
Bir gün gazeteye geciktim, Üstadın telefonuna  Ahmet Özdemir cevap vermiş. Vardığımda Ahmet özdemir kararmıştı.  “Hayrola Kara Ahmet Paşa?” dedim. “Bırak abi yahu” dedi. Necip Fazıl  beni sormuş, erken gelmediğime kızmış, “sen kimsin?” demişti. Ahmet,  “Yardımcısıyım” demişti. O günkü gazetenin manşeti için verip  veriştirmişti.
“�Gazetenin Genel Müdürü sen misin, o mu?”
Derken telefon çaldı. Üstad idi. Bu sefer bana verip veriştiriyordu. Sesi nerdeyse ahizeyi delecekti.
”  � Haklısınız Üstadım! Yazdığınız gazetenin yayını konusunda görüş  bildirme hakkınız var… Düşüncenizi arkadaşlarla tartışırız.”
Ahmet cevabı almış oluyordu.
Üstadın son bağırması şöyle oldu:
“�Ne tartışması, kabul et!…”
“�Kabul ediyorum üstadım. Sizin büyük şair olduğunuzu, ruh coşkunluğu içinde ve kavgacı olduğunuzu kabul ediyorum!.. .”
1980  yılında Türk Edebiyatı Vakfı olarak Necip Fazıl’ı “Şâirler Sultanı”  seçmiştik. Vakıf Genel Sekreteri olarak program üzerine konuşmak üzere o  zaman Vakıf Müdürü olan Niyazi Yıldırım Bey ile üstada gittik. 16  sayfalık güzel bir program dergisi yapacaktık. Anlattık. Sarı kağıda  kendi düzenlediğini Niyazi Yıldırıma uzattı. Gençosmanoğlu’na “Kabul et”  dedim.
Güç adamdı Necip Fazıl, güçlü adamdı.
Coşkunluğu yıllarca sürdü. Ruh coşkunluğunun ürünleri yüzyıllarca sürecek!…..
(Tahir Kutsi Makal – Türk Edebiyatı Dergisi, Temmuz 1983)
 
																								 
																																		 
																																		 
																																		 
														 
														 
																																		 
																																		 
																																		 
														