Heybet
HEYBET
O  sırada beni, bir de Yassıada’ya götürdüler!.. Toptaşı’ndan alıp, şahit  olarak Yassıada’ya… Yanımda iki tertemiz Anadolu çocuğu, jandarma  neferi… Ellerinde olsa «yorulma!» deyip, sırtlarında götürecekler…  Saçlarım kesik… Dolandırıcıların, yankesicilerin yanında yatıyoruz  hapishanede…
Eski Roma’da parayla tutulmuş ağlayıcılar vardı  cenaze alaylarında… Yassıada’da da aynı şey… O tarzda tediyeli bir  yuhacı ve alkışçı gurup… Onların tabiriyle «Baş Gerici geliyor!..»  İster misin bir yuhadır kopsun?.. Kararımı verdim. Böyle bir şey olursa  konuşmayacağım!..
Hakim «Konuş!» diyecek…
Cevap vereceğim:
«Burası mahkeme midir, yoksa sirk mi?.. Eğer mahkeme ise, mahkemeyi tesis edin, konuşayım!..»
Buna  karar verdim. Çünkü asılanlar ölmeyi bilmedikleri için asıldılar!..  Ölmeye başta razı olmadıkları için!.. Ölmeyi bilmek lâzım, yaşamaya hak  kazanmak için…
Girdim….. Müthiş bir sükût… Nerede yuhacılar?..
Öyle bana bakıyorlar… O Allah’ın verdiği bir heybet… Gittim şahit parmaklığına…
(Hesaplaşma’dan)
 
																								 
																																		 
																																		 
																																		 
														 
														 
																																		 
																																		 
																																		 
														