Arka Plandaki Necip Fazıl
ARKA PLANDAKİ NECİP FAZIL
Ortamektep’te  Türkçe öğretmenlerimiz “İlla Varlık Yayınları” tavsiye ederken  “sıradışı” yahut “aykırı” neşriyat daha bir dikkat çekiyordu henüz  pırıldamaya başlayan beyin hücrelerinde.
Necip Fazıl Kısakürek’i önce  “O ki O Yüzden Varız”la tanıdım. 1990’lı yılların yayınlarını  düşünürseniz baskı ve dizgisi oldukça kötü. Zaten estetik aramadığımız O  neşriyatta formaları da bıçakla keserek sahifeler haline getirirdik.  Kilis’e konferansa çağırdık. Geldi Üstad. (1963)
Önce nikâh  salonu, sonra turistik lokanta olan yerde verdiği konferansta; aydın  katsayısı yüksek olan kentte sahte kahramanlar, cüceler, devrim  yobazları biçimindeki tespitleriyle düşündürdü; “ulu hakan” yahut “büyük  vatan dostu” tiplemeleri alkışa boğuldu. Merak uyandırdı zihinlerde.
Bir  öğrenci olarak ziyaretine gittim, İstanbul’da. Daha sonra da bağlantım  sürdü. Sürekli ve istikrarlı yaymlanamayan Büyük Doğu ve kitaplan satır  satır okunuyordu. Milli Türk Talebe Birliği’ni hep kendi evinden daha  fazla önemsedi. Hiç parası olmadı. Para ayağının kiriydi. Ancak onsuz da  yapılmıyordu.
Müdavimi olduğu İstanbul Lokantasında (Sirkeci) yemek ücretinden fazla bahşiş verdiğine şahit olmuşumdur.
Sırtında  yeni alınmış, “buharı üzerinde” henüz ütü izi bile kaybolmamış bir  elbise görmedim. Eskimez eskilerini, klasiklerini sırtına geçiriyordu.  Avrupai bir tarzı vardı giyimde. Özellikle de fuları, ayakkabısı ve  kalemi.
Her hafta evine giderdim, bir grup arkadaşım ile. Bizleri ikramsız hiç göndermemiştir. Yemekleri ise “uşak”ı servis yapardı. Fransız marka çatal – kaşıkların yanındaki tabaklara. Bir hata yaptığında ise “ahmak” demesi bizi güldürürdü.
Erzurum’da Devlet  Hastanesi bahçesinde beklerken bir de baktım (1969) önümde duran  minibüsün sürücü mahallinde Üstad oturuyor. Kendinden önce gördüm. İndi.  ilk sözü yine “ahmak” oldu. Trabzon’a konferansa gitmiş. Sonrasında bir  taksiyle Gümüşhane’ye doğru yola çıkmışlar. Aracın lastiği patlamış.  Stepne de olmayınca Üstad hem bu taksiyi tutanlara, hem sahibine çifte  kavrulmuş “ahmaklık yapıştırdı, durdu. Yoldan geçen Erzurum minibüsüne  de bindirilerek uğurlanmış.
Prof. Şaban Karataş’a gittik birlikte.  Duyurusuz bir konferans tertipledik aynı gün. Salon miting alanı  gibiydi. Erzurum’un tek konferans salonu Halk Eğitimiydi. Geldiği  kulaktan kulağa duyulunca, hemen dolmuş, hastalar bile yatak yorgan  oraya gelmişti.
Erzurum’un valisinden, rektörüne, yöneticilerinden işadamlarına, gençlerine kadar herkes hem güldü, hem düşündü, hem alkışladı. MTTB nasıl Necip Fazıl’ın eviyse, Üstad’a göre muhafazakâr devlet yöneticileri de Büyük Doğru Mektebi’nin öğrencileriydi. Böyle bir itirafa başta Rektör Kemal Bıyıkoğlu alkış tuttu, Prof. Lütfi Ülkümen o yaşına rağmen ellerini avuç içi morarana kadar birbirine vurdu.
MTTB’de “nasıl bir gençlik” konferansı veriyordu. Kağıttan okuyordu. Ancak daha kelimesini bile tamamlayamadan 68 gençliğinin alkışı ve tezahüratının ardı arkası kesilmiyordu. Önce biraz tahammül gösterdi, ardından Mehmet Akif in “… ne söylersen alkışlanacak… şak şak şak’ını hatırlatırcasına; kızdığını yine “ahmaklar” diyerek karşıladı. Ancak gençler bunu da alkışlayınca gülmekten kendini alamadı.
Üstad’ın kimseye “Üstad” dediği  duyulmamıştır. Ancak ben yaşadım. Ord. Prof. Dr. eski İstanbul Valisi  Fahrettin Kerim Gökay’ın vakfıyla bir kira işimiz olacaktı. Bahsettim.  Hemen bir kart yazdı “Üstad” diye başlayarak. Büyük Doğu Mektebi’nin  temsilcilerinden birine alâka istiyordu. Bunu görünce kiralamayı değil,  söz konusu kartı saklamayı tercih ettim. Halâ arşivimde. Hem de el  yazısıyla imzalanmış.
Gedikpaşa’daki Büyük Doğu Kulübü’nde hergün toplanır, gündemi değerlendirir, görüşlerimizi alırdı.
Son günlerinde yeniden dirilmekle eş anlamlı “ölümü” merak ediyordu.
Vefat  ederken de “demek böyle ölünüyormuş” sözleriyle arayışını noktalarken  her fani gibi “Her canlı ölümü mutlaka tadacaktır.” gerçeğini yaşıyor,  bıraktığı Büyük Doğu mirasıyla da ülkeyi ve insanımızı emzirmeyi  sürdürüyor.

*Üstat, Kartımı getiren, Büyük Doğu gençliğinden kıymetli bir delikanlıdır. Sizin vakıfla alâkalı bir işi var… Lütuf beklerim. Necip Fazıl
(Mehmet Cemal Çiftçigüzeli – Doğumunun 100. Yılında Necip Fazıl – Kültür Bakanlığı, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü Yayınları)
 
																								 
																																		 
																																		 
																																		 
														 
														 
																																		 
																																		 
																																		 
														