Benim Güzel İstanbul’um
BENİM GÜZEL İSTANBUL’UM
Erkeklerin  gözünde merhamet, kadınlarının gözünde iffet, gençlerinin gözünde  saffet, yaşlılarının gözünde şefkat kalmamış olan şehir… Ne de  profesörünün gözünde hakikat, muharririnin gözünde samimiyet, tüccarının  gözünde sadakat, polisinin gözünde cevvaliyet…
Benim güzel  İstanbul’umda, sadece yemek, yutmak, içmek, şişmek, ısırmak, incitmek,  aldatmak, atlatmak, çelmeye getirmek, tuzağa düşürmek sevdasında kaba  nefs suratlarının çeşitli tuğraları…
Gel de meydanlarda,  caddelerde, yol ağızlarında bir kenara çekilip dirseğini bir taşa ve  başını eline daya; ve kimsenin farketmediği bu tuğraları hecelemeye  çalış! Göreceksin ki, benim güzel İstanbul’um, ruhiyle olduğu kadar  suratiyle de çirkin mi çirkin!…
Dolmuşlarda kimse kimsenin hacim  sahibi olmasına tahammül edemez. Vapurlarda favorili delikanlılarla  mini-etekli kızlar, kollarını birbirlerinin omuzlarına atmış,  kadın-erkek kompleksini havada üstüste uçan sineklerin seviyesine  indirmiştir. Bir şeyin halisini bulmak öylesine muhâl olmuştur ki, pres  makinesinde ve gözünüzün önünde portakal sıkan tezgâhtar, önceden  portakallara şırınga ettiği Terkos suyunun keyfiyle karşımızda  sırıtmaktadır. Nizamsızlıkta nizama memur beyaz trafik eldiveni,  çözülmesi imkansız bir düğümü boyuna sıka dursun…
Mektep, adliye,  sinama, gece kulübü, ibâdethâne ve bilmem ne hâneden boşalan insanlar  sırasıyle küskün, kırgın, bezgin, bitkin, ölgün ve ezgin…
Benim güzel İstanbul’umun dâvâsı, ne idarî, ne siyasî, ne içtimaî, ne iktisadî, ne beledî, ne bediî; sadece ruhî ve ahlâkî…
(31.3.1956)
(İstanbul’a Hasret, Büyük Doğu Yayınları, 1. Baskı / s. 15-16)
 
																								 
																																		 
																																		 
																																		 
														 
														 
																																		 
																																		 
																																		 
														