Menderes ve Örtülü Ödenek
MENDERES VE ÖRTÜLÜ ÖDENEK
Beni Yassıada’ya şahitliğe çağırdılar
(…)
Sual:
-Örtülü ödenek vaziyetine ne dersiniz?
-Evet  aldım. Alırken de bir rejim ve hükumet meddahlığı vazifesini üzerime  almadım. Ben, Tanzimattan beri sökün edici oluşların köksüz olduğunu,  hiçbir zaman Doğu be Batı arası bir nefs muhasebesine yanaşılmadığını ve  mahsup sırrına varılmadığını, her kıymetin ruh ve kökünde, yani İslamda  bulunduğunu ve aklımızı Batıdan devşirirken, ruhumuzu Doğuda tutmamız  gerektiği üzerinde bütün bir dünya görüşü ve ideal savunucusuyum. İşte  Adnan Beyde, Tanzimat’tan bu yana gelmiş sadrazamlar ve başvekiller  arasında bu davayı tutmaya müstaid biricik insanı buldum ve yardımını  davamın hakkı olarak kabul ettim. Bütün aldıklarımı, mücadelesini  ettiğim yolda harcadım. Ve sade harcamakla kalmayıp evimdeki eski koltuk  ve halılara kadar da bu uğurda satmaya mecbur oldum. Zira Adnan Beyin  “bir kere başla da sonu gelir” diye ettiği her yardım, Demokrat Parti  iktidarının manfi kutbu tarafından engellenince, kendisine bir ev  yaptırılmaya başlanıp, birinci katı çıkmadan yüzüstü bırakılan bîçare  gibi, elimdeki avucumdakini sarfetmeğe, üstelik müthiş bir borç altına  girmeğe mahkum oldum. Yani örtülü ödenekten bana verilen paralar,  şahsıma bir şey getirmek yerine, benim bütün imkanlarımı yedi, bitirdi  ve neyim varsa götürdü. Böyleve Adnan Menderes, örtülü ödeneğiyle beni  kullanmış değil, asıl ben onu idealim uğrunda kullanmaya teşebbüs etmiş,  fakat iradesiz ve sabatsız karakteri yüzünden muvaffak olamamış  bulunuyorum. Benim, bir dava uğrunda bir nevi vergi hakkiyle  alabildiğim, reklam parasına bile yetmez, gülünç meblağlara karşılık,  kendisinden milyonlar devşirip şimdi gözünü oymaya bakan, Büyük Doğu’yu  örtülü ödenek beslemesi olmakla suçlayan ve hesap vermeğe davet  edilmeyen bazı gazetelerin hali, masumluk ve ulviliğimizin ters  tarafından mükemmel bir ifadesidir. İsterseniz bu gazetelerin hesabını  yüksek huzurunuzda ortaya dökeyim.
-Hayır.
-Böyleyken huzurunuzda  suçlu sıfatiyle oturan dünün Demokrat Parti Genel Başkanı ve Türkiye  Cumhuriyeti Hükümetinin Başvekili Adnan Menderes’e, bize gösterdiği  yarım, devamsız ve samimiyet derecesi belirsiz alakadan dolayı minnettar  olduğumuzu ve böyle olmakta devam edeceğimizi bildirmek de vazifemdir.
Bu  sahne karşısında, söyleyeceği bir şey olup olmadığı sorulan Adnan  Menderes, bana uzaktan teşekkür dolu gözlerle bakarak, söyleyeceği sözü  olmadığını bildirirken aynı suale mahut savcı, kürsüsünden hafifçe  doğrularak, galerinin hayret bakışları karşısında şu cevabı verdi:
-Söyleyecek bir şey yok!
147.000
Örtülü  ödenekten bana verilenleri 147.000 lira olarak tespit etmişlerdi.  1952’den 1960’a kadar, iki kere günlük, bir defa da haftalık gazete  çıkarmam için verilen, üstelik en saf niyetle gazeteme ve davama tahsis  ettiğim için yetersizliği yüzünde evimdeki baba mirası eşyayı da götüren  ve beni çeneme kadar borca batıran para… Bu 147.000 liranın, üzerine  oturup “tamamlanmadıkça bir şey yapamam!” diye onu tasarrufuma geçirmiş  olsam ve kendimi pahalıya satmayı bilseydim, o zamanlar oturduğum köşkü  bana yüzbin liraya satmaya kalkan ev sahibime “evet!” demekle, bugün,  yine dava ve gayeme mahsus olmak üzere birkaç milyonluk bir servet  sahibiydim. Bugün, Feneryolu’nda, Bağdat Caddesi üstünde, 5000 metre  karelik bahçesiyle bu mülk 5 milyon lira değerindedir.
Fakat bende, gayem ve yolum bakımından mutlaka malik bulunmam gereken böyle bir malî ve ticarî şuurdan hiçbir zaman hiçbir eser olmadı; ve mukaddes hedefe yol açabilmek, bir köprübaşı tutabilmek için en yetersiz yardımlara razı olmak ve bu yüzden evimdeki eşyayı da kaybetmek ve borç denizinde boğulmak gibi bir vaziyet doğdu. Yani mahut 147.000, sırf İslamî gayeye yol bulabilmek için, olduğu gibi, pişirdiğim yemeğe gitti, üstelik cebimde ve kilerimdekileri de silip süpürdü.
İşte, davamın baş hakkı olarak aldığım ve bunu iftiharla ilan ettiğim, fakat başta Adnan Bey’den milyonlar çimlenip de sonradan onu vatan haini diye teşhir eden namus yoksunu gazetelere nispetle işimi bilemediğim, örtülü ödenek hikayesi bütün içyüzü ve mahrem karakteriyle bundan ibarettir ve bu hikaye ve içyüzü bütün Büyük Doğu’cuların kavraması lazımdır.
(Benim Gözümde Menderes’ten)
 
																								 
																																		 
																																		 
																																		 
														 
														 
																																		 
																																		 
																																		 
														