Hilmi Oflaz’ın Üstad’ın Kitaplarını Dağıtma Aşkı
HİLMİ OFLAZ’IN üSTAD’IN KİTAPLARINI DAĞITMA AŞKI
Necip  Fazıl’ı değişik illerden konferansa davet ediyorlardı. Hilmi Oflaz, her  konferansına yetişiyor, çeşitli kereler dinlediği sözleri, kesinlikle  kimse onun kadar can kulağıyla dinlemiyordu.
Birgün Hilmi Oflaz, yayınevine geldi. Niyazi’ye:
–  Bir teklifim var, dedi. Maddî ve manevî kazanç getiren bir teklif. Ben  nasıl olsa Üstad’ın konferanslarına gidiyorum. Kitaplarınızdan iki yüzer  tane verin, konferans salonunun kapısında sergi yapayım. Siz kâr  edersiniz; ben de kitapçıya bıraktığınız bölümü ben alır, masrafımı  çıkarırım. Üstad’ın kitabı yayılmış olur; yeni basacaklarınız için de  satış potansiyeli doğar.
Niyazi, Hilmi Oflaz’ı iyi tanıyordu.  Kesinlikle kötü niyetli değildi; fakat idrakinde para kavramı teşekkül  etmemişti. Akıl almaz derecede cömertti; elindeki, avucundakiler için  “Çabuk yiyin, bitsin.” derdi. Niyazi paranın gelmiyeceğini biliyor, ama  onu kırmak da istemiyordu.
– Necip Fazıl Üstadı dinlemek başka şey,  okumak başka şeydir. Dinleyen herkes kapasitesi ölçüsünde bir şeyler  alır; fakat okuduğunu anlamayan, kapasitem kadar anlıyorum, demez;  kitapları bu şekilde satılmaz; götürüp getireceksin; sana bir yığın  eziyet olacak.
– Biz çile adamıyız; hiçbir şey bize eziyet olmaz. Niyazi, aralarına soğukluk girmesinden endişe ediyordu.
– Otobüs ve yemek paranı ödeyeyim; maddî derdin olmasın. Onar tane de kitap vereyim, bir dene.
–  İşin maddî tarafını dert edinme, başkasının yıkıldığı yerde, biz dimdik  durmasını biliriz. Onar tane çerez bile olmaz. Anadolu’dan iman  orduları fışkırıyor. Kitaplarınızdan iki yüzer adet vereceksin;  dönüşümde kuruşu kuruşuna hesabını alacaksın.
Çetin  tartışmalardan sonra Necip Fazıl’ın “Reis Bey” ve Vecdi Bürün’ün “Nasıl  Öldüler” adlı kitaplarından yüzer âdede iki taraf da razı oldu. Hilmi  Oflaz, içlerinde onar tane kitap bulunan paketleri büyük kolilere  doldurdu; kalın iple bağladı. Bir kamyonete koyup, götürdü.
Salı günü Hilmi Oflaz yayınevine geldiğinde elleri bomboştu. Niyazi sordu:
– Hilmi Ağabey kitaplar satıldı mı?
Ayak ayak üstüne atan Hilmi Oflaz, baş parmağı ile işaret parmağını birleştirip, sağ elini salladı.
– Bir tane dahi kalmadı. Niyazi gülümseyerek:
– O zaman hesabı görelim, dedi.
Tavrında hiçbir değişiklik olmadan, hakim bir edâ ile cevap verdi:
–  Şu anda ödemek bakımından müsait değilim. Fakat bu demek değildir ki,  ödenmeyecektir. Kesinlikle son santimine kadar ödenecektir. Önümüzdeki  pazar Üstad’ın Adana’da konferansı var. Ben cuma gününden kitapları  alıp, gitmek istiyorum.
Hilmi Oflaz, Niyazi’nin kendisini sevdiğini  bilirdi. Bunu istismar etmek istemediğinin Niyazi de farkındaydı. Ancak  pek çok insan gibi Hilmi Oflaz da kendini tanımıyordu; ama Niyazi onu  iyi tanıyordu.
– Dostluk bir tarafa, biz ticaret yapıyoruz. Aldıklarının parasını ödeyeceksin; sonra yeni kitap alacaksın.
–  Dünyada hiçbir şeyimiz kalmasa, sadece don gömlek kalsak bile biz  sözümüzün eriyiz. Aldıklarımızın da, alacak olduklarımızın da parasını  kirpik kadar eksiksiz ödeyeceğiz; fakat şimdi değil, Adana’dan döndükten  sonra.
– Para kasaya girecek, kitaplar dışarıya çıkacak. Parasız yeni kitap nasıl basarız?
–  Kitapları basıp, hizmet edeceksiniz. Son insan kalıncaya kadar hizmet  devam etmelidir; sorumluluğunun şuurunda olan buna köstek değil, destek  olur. Bana da kitapları hizmetten mahrum kalmayayım diye vereceksiniz.
–  Hilmi ağabey, sen hizmetten mahrum kalmazsın, taşlara, kuşlara nutuk  çekmekle de hizmet yapabilirsin, fakat biz parasız hizmet yapamayız.
–  Mor kayalar üzerinde dört nala uçarken, rüzgârdan gebe kalan bir kısrak  kadar hassas olan benim hizmet aşkıma bigâne kalmak, yeşermekte bulunan  diriltici medeniyeti kırağı çalmasına göz yummak gibidir.
Nihayet  Niyazi şöyle bir imzalı yazı alıp, kitapları vermek mecburiyetinde  kaldı. “Ben Hilmi Oflaz, ikinci kere Ötüken Yayınevi’nden “Reis Bey” ve  “Nasıl Öldüler” kitaplarından yüzer adet alıyorum. Birinci ve ikinci  partilerin parasını ödemezsem, bir daha satmak üzere kitap  istemeyeceğimi taahhüt ediyorum. Tabii, yayınevinin bastığı her kitaptan  hediye hakkım saklı kalacak.”
Konferans saatinden önce Hilmi  Oflaz salonun önünde sergi açtı. Necip Fazıl’ı dinlemeye gelenler  kitaplara bakıp salona girerlerken Hilmi Oflaz ellerine birer tane  tutuşturuyordu.
Mersin’de bulunan Özer, Necip Fazıl’ı dinlemek bir  saatlik yolculuğa fazlasıyla değer deyip Adana’ya geldi. Salonun  kapısında Hilmi Oflaz’ın para almadan, girenlere birer tane kitap  verdiğini görünce, şaşkınlığını ifade eden bir tavırla sordu:
– Hilmi ağabey ne yapıyorsun?
Hilmi Oflaz gayet soğukkanlı cevap verdi:
– Dağıt Özer Revanoğlu, sen de dağıt; yayılsın.
(Mehmet Niyazi Özdemir – Dahiler ve Deliler)
 
																								 
																																		 
																																		 
																																		 
														 
														 
																																		 
																																		 
																																		 
														