PARASIZ KALMAK
1965  ler olacak, bürosundayız, ben ve Pakdil. Üstad bir yerden para  bekliyor. Parasını bir adam getirdi. Galiba üçbin lira civarında bir  para.. Üstad bir ara o günler parasız olduğunu da söylemişti. Parayı  aldı, hep birlikte dışarı çıktık. Sonra vedalaşıp ayrıldık. Pakdil  tutturdu :
— Üstad’tan para isteyelim!
Verirdi, vermezdi, ayıp olurdu, olmazdı gibilerinden konuşu yoruz.
— Haydi koş iste!
Diye hep beni ileriye sürüyor Pakdil.
— Canım istenmesine istenir de, ama gel vaz geçelim.
Falan  diyorum, aldırmıyor. ‘Sen iste, yok sen iste, haydi ikimiz birlikte  isteyeyelim gibi tartışmalardan sonra, hizmet dayıya düştü, çarnâçar  koşup yetiştim Üstad’a. Pakdil, yüz metre kadar geride keyifle ve  merakla bizi seyrediyor.
— Üstad’ım, dedim, biraz paraya ihtiyacımız var.
—  Yani sen ve o. İkiniz de şimdi parasızsınız. Ve İstanbul’dasınız.  Tabii, elbette başka kimden istiyeceksiniz. Bendekiler yeter mi?  Sonradan gönderme falan olmayacak. Bayılırım parasız kalmalara, bilirim.  Alın.
Cebindeki paranın önemli bir bölümünü avucuma sıkıştırdı. Utana sıkıla aldım.
*
Yeniden çıkacak olan Büyük Doğu’ların ebadını konuşuyoruz. Üstad düşündüğü ebadı bize açıklamak için, Mehmet Soyak’a :
— Git bir Akbaba dergisi al gel.
Diye talimat verdi. Mehmet kalktı, kapıya doğru gitti ve sonra geri dönüp :
— Param yok Üstad’ım.
Üstad,  birden bire neşelendi. Çıkarıp bir beş lira verdi. Mehmet gidip  dergiyle dönünce, paranın üstünü de Üstad’ın önünü-ne bırakmıştı. Üstad,  bir Mehmet’in yüzüne, bir paralara baktı, sonra paraları toplayıp kendi  cebine attı. Bizler, artan paralan normal olarak Mehmet’e bırakır diye  beklemekteydik oysa. Üstad ekledi :
— Çook güzel, beş parasızsın, hoşuma gitti. Bana parasızlık günlerimi hatırlattın, bayıldım.
Hep birlikte gülüştük.
(Akif İnan – Mavera Dergisi Üstad Özel Sayısı)
