HAVYAR MI, HIYAR MI?
Tedbiri  hiç elden bırakmayan Said ( Çekmegil ) ağabey, adeta kilimin dört ucunu  suya atmıştı. Onların bir dediklerini iki etmiyordu. Her gün, her öğün,  tepsi tepsi yemekler gönderiyordu. Bütün Müslümanlara düşen görevi o  tek başına yerine getiriyordu. Hem de öyle bir zamanda…
Arasıra  bizim de yukarıya yemek gönderdiğimiz oluyordu. İyi bir şeyler geldi mi,  yemeğe kıyamıyorduk. Herhalde bize acıyorlardı ki, ikide birde “ Yemek  göndermesinler” diye haber salıyorlardı. Onlarsız boğazımızdan geçer  miydi?
Birgün bir haber gönderdik:
– Allah aşkına ne istiyorlarsa, söylesinler! Malatya’mızın çok nefis yemekleri vardır, yaptıralım, dedik.
Memnun olmuşlar, teşekkür etmişler. “Hiçbir şey istemiyoruz” demişler. Necip Fazıl da:
– Daha ne isteyelim? Bir havyarımız noksan… demiş.
Havyar  mı?.. Havyar ha! Onu da gönderelim be!.. Fakat havyar ne? Kelime bana  pek yabancı gelmiyordu amma bir türlü çıkaramıyordum. Gerçekten havyar  neydi?
Gardiyana tekrar tekrar sorduk:
– Emin misin? Havyar mı dedi ?
– Evet, aynen öyle dedi..
–  Havyar!.. Havyar!.. Sanki dilimin ucuna geliyordu da, söyleyemiyordum.  Allah Allah.. Neydi bu havyar?.. Otuz arkadaş kafa kafaya verdik.  Düşündük, taşındık, bir türlü bulamadık. Hafızın eski yazılı bir lügati  vardı. Onu karıştırdık. Orda da yoktu. Sonunda karar verdik:
– Üstad hıyar demiştir de bu gardiyan yanlış anlamıştır…
Diyerek adamlara bir küfe hıyar gönderdik..
Rahmetli  Üstad yıllar sonra benim bu esprimi duymuş… Küplere biniyormuş. “  Müslümanlar o durumdayken, ben havyar mı düşünürüm” diyormuş.
..
Muziplik  bu ya.. Tuttum bir yazı yazdım. Başlığı şöyleydi: Necip Fazıl ve Hıyar  Meselesi.. Said ağabey haber almış. Geldi, yazıyı elimden alıp yırttı.
Biraz da mizahi açıdan bakmazsanız, bu hayat çekilir mi?..
( Hüseyin Üzmez- Malatya Suikastı Kitabından )
